Bir yolculuk hikâyesi
Bir tren istasyonu değişik zamanlar arasındaki bölgedir. Bu bölgeyi yolcular, üzüntülü veda yeri veya sevinçli karşılama yeri olarak adlandırır. Aynı zamanda trajedilerin yaşandığı bir yerdir. Başarısızlığa uğrayanlar hemen Tren istasyonundaki vakfa geliyorlar, küçük ya da büyük firarlar sonrası kovulanlar ölüyorlar. Yüzbinlerce yolcunun trenlerden çıktığı esnada başka yüzbinlerce yolcu bir önceki yolcunun boşalttığı sıcak yeri almak için trenlere akın ediyor.
İsa Mesih’in meşhur benzetmesi de aynı şekilde uzun bir yolculuk ve vedalaşma, kavuşma ile ilgilidir:
Bir adamın iki oğlu vardı. Büyük olanı disiplinli, çalışkan ve hayatından memnundu; küçük olan diğeri ise güvenilmez, sabırsız ve maceraperest bir kişiydi. Her iki kardeşin zengin, cömert ve hükümranlık süren bir babaları vardı.
Küçük olan günün birinde babasına diyor: Bana dünya seyahati yapmam için para ver – başka hiç bir şey değil. Baba ona lüks bir dünya seyahati yapması için bütün parayı verir, ancak seyahat için ayrılan para bitince aniden hoş olmayan sonla karşılaşır. Büyük kardeş yolculuğa çıkmaz, para harcamaz, bilakis evde kalıp küçük kardeşinin daha önceden yaptığı işleri de kendi işleriyle birlikte yapmaya başlar. Küçük kardeş aniden seyahatinden geri döndüğünde baba inanılmaz derecede çok seviniyor. Fakat büyük kardeş ise birden bire çok öfkeleniyor… Nasıralı adamın meşhur benzetmelerinden biri kısaca bu şekildedir.
İngiliz ressam Sue Vernon-Schad benzetmedeki kelimeleri dört resimde özetledi. Bunlar şimdi yolculuk esnasında bize eşlik edecekler. İlk olarak yabancının evinden hareket ediyoruz, hizmetkârların evinde kalmadan önce, kısa bir süre için domuzların evinde duruyoruz ve nihayet babanın evine varıyoruz.
Bu dört ev, babanın evine yapılan yolculuk esnasındaki değişik yaşam duraklarını anlatır. Onların etrafında döneceğiz, içeri gireceğiz, olmazsa durduracağız ve sonra tekrar onlarla vedalaşacağız. Hedef Baba’nın evidir.